Tarım ve hayvancılığın geleceği ve sürdürülebilirliği tartışma konusu. Bunun en büyük sebeplerinden biri, yaşamış olduğumuz bütün sıkıntıların çözümleri belli olsa bile çözüm iradesi gösterecek bürokratların eksikliği olduğu apaçık ortada.
Söz konusu sorunların ele alınış şekli ve çözüm önerileri tartışmak yerine, "çözüm bu" deyip dayatılması olduğu aşikâr.
Malumunuz, yakın tarihimize baktığımızda hayvancılığın 2007-2009 yılları arasında yaşamış olduğu krizin hâlâ anlaşılmadığını görüyoruz.
Ne olmuştu o yıllarda diye hatırlamak gerekirse, süt fiyatları uzun bir süre sabitlenip üreticinin üretimden vazgeçmesi olduğunu görüyoruz.
Sonraki yıllar, devletin kredi musluklarını sonuna kadar açıp sübvansiyonlu kredileri dağıtması sonrası yatırımların hızlandığını görüyoruz. Öyle ki, o yıllarda yaşanan krizin en büyük göstergesi olarak ülkede et üretiminde görmeye başladık. 2010 yılında et üretimimiz talebin altında kaldığı için hayvan ithalatına başladık. Besilik canlı hayvan ithalatına başladığımız o yıllarda et açığımız %5 seviyelerinde iken, bugün %25 seviyelerine yükseldiğini üzülerek görüyoruz. Bunca yıldır ithalat hız kesmemesine rağmen hiçbir faydasını görmedik. Öyle ki, devletin sektörü desteklemek için bunca yıldır vermiş olduğu uygun krediler, hibeler, desteklerin de hiçbir işe yaramadığını da görüyoruz.
Bunca yıl, devletin sektörün büyümesi ve ülke hayvancılığının kendi kendine yeten bir hale gelmesi için harcanan bütün kaynakların boşa gittiği görülüyor.
Ama sorulması gereken asıl soru: neden işe yaramıyor ve neden çözüm olmuyor?
Öncelikle sorunları konuşup tartışmayı bilseydik, çözümleri zor değildi. Bu konular hakkında her hafta bir yazı yazarak sizlere bunun nasıl düzeleceği ve sorunun ne olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Şöyle ki, genel başlıklar altında sorunları paylaşmak gerekirse:
-
Devlet, harcadığı kaynakların gerçek amacında kullanılıp kullanılmadığını bunca yıl denetlemedi.
-
Verilen hibe ve sübvansiyonlar anlık bir yükselme sağlasa da, sistemin kendi içinde yanlış kurgulanması sebebiyle neredeyse hepsi çöpe gitti.
-
Sorunun aslında anaç hayvanı hayatta tutmak olduğu asla anlaşılmadı.
-
Ülke ekonomisinde yaşanan çalkantıların ve yaşanan enflasyonun çözümü üreticide arandı.
-
Destekleme politikaları teşvik etmek yerine, üreticinin hayatta kalması için uygulandı. Üretici, asıl faaliyeti olan tarım ve hayvancılıktan para kazanamadığı için desteklemeyi kurtarıcı olarak gördü.
-
Üretici o kadar yalnız bırakıldı ki, verimlilik göz ardı edildi. Üretici bu dönemde tek bir amaç için çalıştı: HAYATTA KALMAK!
-
Yaşanan her ekonomik çalkantıda üretici suçlandı, depoları basıldı, günah keçisi ilan edildi.
-
Bürokratlarımızın ithalatın kolay olmasına aldanması, üretimi göz ardı etmesine sebep oldu. Bu ülke kepek eken, "Paramız var ki alıyoruz" diyen Tarım Bakanı bile gördü.
Sonuç olarak ette dışa bağımlı hâle geldik.
Ama hâlâ umut varken, düzelme imkânı varken neden doğru hamlelerin yapılmadığı şu anda sektörün sorguladığı en büyük soru. Bundan sonra yukarıda yazdığım hataları ve nasıl düzelir, her hafta yazacağım.
Her zaman dile getirdiğim ve sonuna kadar inandığım bir gerçek var: Eğer üretmezsek, yok oluruz. Üreteceğiz, verimli olacağız ve kapasitemizi artırarak sorunları çözeceğiz.
Selametle.